Geçmişte İşler Sanki Daha Kolaydı…

Günümüzde yaşanan problemleri çözmek başka bir sorun, bunları tespit ve teşhis etmek çok daha başka bir sorun. Çözüme gelene kadar geçen süre oldukça meşakkatli.

Her problem çözülür, her sorun biter, yaşanan süreç ise “tecrübe“ tanımlaması ile sizde kalır. Bu kalan tecrübeler ne işe yarar derseniz, onun hakkında binlerce tarif ve tespit var. Çok önemli olduğunu kabul eden milyonlarca akademisyen var. Peki işimize gerçekten yarıyor mu bu tecrübe denilen olgu, öğrenim? Başka bir taraftan baksak daha iyi sanki…

 

Tecrübe ettik, hayatımızda birçok aşamada sancılar çektik ve hep “olsun bu da” tecrübe dedik. Bu tecrübeleri elde ettik ama hayatta kullanım alanına hiç sahip olmadık. Olmadı sanki bu şekilde! İlla kullanmak lazım tecrübeyi! Peki nasıl olacak, nasıl kullanacağız? Edindiğimiz tecrübeyi kullanabilmek adına yapılacaklardan kim mesul olacak? Tavsiye edenler mi? Bence olumsuz bir süreç, hayat tecrübesi kazanmak için yaşanmaz. Hayat yaşanmaya devam eder, bu süreçte karşılaştıklarımız bize tecrübe olarak geri döner. Biz onları aslında saklamayız; ne yaparız; kendimize kazandırırız ve bundan sonraki süreçte düşünce dünyamızın doğal verisi haline gelir ve öyle devam eder. Araç kullanmaya uzun yıllar devam edince vites değiştirmek gibi bir kavramı hafızamızda değil aklımızda tutarız. Ne kadar doğru oldu bilmiyorum ama sanki bedenimizde iki ayrı sistem var; birisi depoya alarak gerekli olduğunda verdiğimiz bir komutla ortaya çıkıyor, diğeri sistemin yapısına giriyor ve komut almadan ortaya çıkıyor. Hiç kimse kendi adını hafızaya almaz. O sistemin parçası olmuştur ama karşısına çıkan birinin ismini hatırlamak için hafızadan geri çağırmaya uğraşır.  Bilgisayardaki veri ve işletim sistemi gibi, aslında yazılım hep var ama yüklenen bilgi istendiğinde devreye giriyor.

Neden anlattık bu konuyu veya anlatmak ihtiyacı hissettim? Çünkü süreçler öyle hale geldi ki, artık bizim yazılım sistemimiz olaylara cevap veremiyor. Yazılım diyor ki, 1+1 yazılırsa sana cevap 2’dir. Ancak artık yaşamda bu böyle değil. Hep 2 yapmıyor. İşte o zaman sistem karışıyor, içinden çıkamıyor. Ekonomide ne olur bundan sonraki süreçte? Kim cevap verebilir? Bence hiç kimse! Tahminler evet fakat faktörler böyle olunca hedef tahminden çok farklılaşıyor. Devlet, sanayici ve tüccar gelecek planı/öngörüsü olmadan yaşayamaz.  Birçok söylem var piyasada, ekonomi şöyle olur, böyle olur, öyle olursa böyle olur diye. Ama hiçbiri doğru değil. Çünkü öngörü yok. Yakın ve uzak planlar yok. Bu planları yapmak için eldeki veriler, daha doğrusu verilerin çeşitleri sürekli değişiyor. Bir ekonomist dünyada hava sıcaklılarının artmasını, iklim ısınmasını analizler içerisinde etkili veri olarak mı kullanmalıyız acaba? Yakın geçmişte yapılan analiz ve öngörülerde Rusya Ukrayna Savaşı değerlendirildi mi? İsrail Filistin’e saldırırsa dünya metal borsası ne olabilir, analizi var mı? Bir gün iktidar kalkıp, EYT diye bir söylem çıkarıp, burdan oy toplarız diyerek kasada olmayan bir parayı ülke insanına dağıtırsa sonra ne olur? Bu faktörü düşünerek mi analiz yapıldı ve öngörü sunuldu acaba? Karbon ayak izi gibi kimsenin bilmediği bir sürecin ekonomiye neler getireceği hesap edildi mi? Bana göre edilemez,  edilmedi, edilmiyor… Peki bu faktörler olmadan planlama nasıl yapılır? Yapılmaz, yapılamaz, yapılmıyor… Son günlerde hep duyuyorum, “eskiden bir Devlet Planlama Teşkilatı vardı,” diye. Evet vardı, şimdi ne oldu? Neden yok veya yokluğu neden hissedilir oldu? Bir işletmenin, bir devletin temel yaşama faktörlerinden en önemlisi planlamadır. Doğru planlama yapmayan bir şirket muhakkak ama muhakkak batar, bu kaçınılmaz. Şimdi dahil olduğum birçok süreçte şirketler yapmıyor. Bu neyi getiriyor; rüzgar etkisi ile savrulan sistemler, doğru rüzgarı yakalayınca şişen yelkenler, sonra yapılmayan planlar nedeni ile çalıştır motoru, yak mazotu, sonu hüsran! Bir de finansal maliyetler bu kadar artmış halde iken hepten felaket.

makale cel 1

Tüm tespitler şunun için; planlama, verimlilik ve öngörü sürecinin doğru yönetilmesi ile sürdürülebilecek bir şirketin/işin sahibi veya yöneticisi olmak! Bundan önceki yazılarımda da muhakkak üzerinde durduğum tüm bu önemli süreçler, firmaların yaşayabilmesi ve ayakta kalabilmesi için olmazsa olmazlar. Çok farklı sonuçlara çıkıyor. Bakın son yirmi yıl içerisinde iş yaptığınız, çalıştığınız, ilişkiniz veya haberiniz olan ve şimdi ülke ekonomik hayatında olmayan şirketlere. Sonuç hüsran. Çünkü bu süreçler onlar için önemsiz veya uygulanabilir değildi. Sonra kendi içerisinde olduğunuz sürece bakın. Siz neredesiniz?

Bir üretimde yerleşimden başlayan planlama; makine, ekipman ve personel dahil olmak üzere muhakkak doğru planlamaya muhtaçtır. Bunun için önce doğru ölçmelisiniz. Ölçmek için de dijitalleşme sürecini tamamlamak olmazsa olmazdır. O halde önce kapasitemizi ölçmeliyiz, sonra ona uygun planlamayı yapmalıyız, sonrasında da yatırım, verimlilik süreçlerini önümüze almalıyız. Birçok imalat kolu Çin yüzünden battı. Esas olan Çin faktörü müydü yoksa bu faktörü göz ardı eden veya planlamasına dahil edemeyen sanayici mi? Bir üretim sürecinde global oyuncu olmak gibi bir hedef varsa, muhakkak dünyayı takip etmek gibi bir işiniz olacak. Aksi halde rakibi yakınınızda değil, kendi işyerinizde bulursunuz. Bir ürün üreticisinin üretmeyi bırakıp Uzak Doğu’dan aynı ürünü getirip satmaya başlamış olması buna en güzel örnektir. İşte rakibi kendi fabrikasına girmiş durumdadır. Bundan sonraki süreçte tüm yatırımımız, ölçülebilir sistemlere yönelik olmalıdır.

Hesapsız plansız artan kapasiteler, özellikle alüminyum sektöründe bugün son derece olumsuz sonuçlar vermiştir. Prosesi kapatıp dışardan tedarik ile devam eden üreticiler, özellikle son dönemde kurulan dökümhaneler, şimdilerde hurda ayıklama, geri dönüşüm yatırımları… İnanılmaz plansız süreçler. Hangi hurdayı işleyeceksiniz? Sonrasında üretimlerini devam ettirebilmek adına doğru fiyatlama yapmayan bu davranış ile yurt dışında Amerika’da yaptırıma tabi olan şirketler ve bunlarla birlikte tüm sektöre kapanan ABD kapısı. Sadece kendine değil, bu anlayış ile tüm sektöre zarar veren firmalar. Şimdi Almanya da başlayan aynı süreç ve sonucu belli olmayan bir gidiş. Plansız alınan personel, plansız yapılan bağlantılar… Sonuçta verimsiz bir işletme. Büyüklüğe bağlı olarak, mali güce bağlı olarak ayakta durma süreleri değişse de, neticede bu devam ettiği sürece sonuç hep aynı. Geçtiğimiz günlerde bankalar arasında konuşulan, alüminyum sektörünün finans riskinin diğer sektörlere kıyasla daha yüksek olması. Bu neyi getirecek? Finansal problemleri elbette.

Bakanlığımız teşvik sisteminden başlayarak tüm kesimler bu sürece özen göstermeli. Ölçülebilir Prosesler; üretimin planlamayı planlaması değil planlamanın üretimi planlamasının muhakkak olduğu Doğru Planlama; Verimlilik ve Sürdürülebilirlik. Bu konular işletmelerimizin özel personel ve departmanlar ile takip etmesi gereken süreçler. Bu süreçleri doğru yönetemeyen işletmeler maalesef yakın gelecekte büyük sorunlar içerinde kendilerini bulacaklar. Bu bir öngörü değil, matematiksel olarak doğrulanmış sonuçtur. Plansızlık, verimsizliği doğuran en önemli etkendir.

Saygılarımla…

Powered by OrdaSoft!