Türkiye Enerji Krizini Nasıl Yönetecek?

Bu sayımızın yazısını şahsi olarak gurur duyduğum, içerisinde az da katkımın olduğunu düşündüğüm SAHA EXPO’dan yazmak nasip oldu. Türk savunma sanayisinin kalbi olan bu platform ülkemizi geleceğe taşıyan en büyük güçtür.” İnsanlar silahları saldırmak için değil savunmak için yaparlar ve kullanırlar”

anlayışıyla ülkemizi düşman bakışında güçlü ve zinde görmek sulhun başlangıcıdır diye düşünenlerdenim.

 

 

 

celalettin kirboz 79a

Bir taraftan iş hayatımda hiç görmediğim kadar paradoksun yaşandığı, diğer taraftan öngörülemeyen bir gelecek beklentisi, hammadde tedarik problemi, kapasite yüksekliği, enerji maliyetlerinin fiyatlara yansıtılması, işçilik maliyetlerinin nasıl şekil alacağı vs… Hiç bu kadar çok bilinmeyenli bir iş hayatının içinde olmadım. Yaşım çok küçüktü ama Kıbrıs Savaşı’nda vardım. Karartmalar, sokağa çıkma yasakları gibi birçok tedbiri hatırlıyorum. O zaman iş adamı değildim ama bir iş adamının aile üyesi oğluydum. Sonrasında kronolojiye sadık kalmadan 80 ihtilali, 94 krizi, Körfez Savaşı, anayasa kitapçığı, önemli devalüasyon ortamlarının birçoğunu bizzat yaşadım. Kötü günler miydi? Evet çok kötü günlerdi. Şimdi neredeyiz? Herhalde günümüzün altın sorusu bu! Çünkü cevabı yok! Herkes birbirine soruyor, cevap yok!

Geçtiğimiz günlerde Türk Rus iş konseyinde Rus Sanayi Bakan Yardımcısı ve üst düzey bürokratlar ile uzun uzun konuşma şansı buldum. Yine yaptığım bir seyahatte Balkanlar’da sektörel birçok firma ile temas ettim. Bildiğiniz gibi Düsseldorf ta Avrupa Alüminyum Birliği Başkanı ile bir araya geldim. Hepsiyle görüşmelerimi özetleyecek olursam önümüzde önemli bir kaos yaşanması muhtemel ama Türkiye istense de istenmese de bu yaşanan kaosta çözüm yolunun tam da üzerinde oturuyor. Aslında her taraf aynı görüşte. Avrupa’ya inemiyorsam Türkiye’yi kullanırım hesabı yapan Çin ve Rusya, bunun yanında üretiminin duracağından korkan önemli bir coğrafya Avrupa… Ne olacak? Amerika’nın tavrı tamamen bunu belirleyecek ama Amerika belirleyici gibi gözükse de işin sahadaki oyuncusu Türkiye. Amerika ambargo ile tehdit edecek ama bu sefer hem dostumuz hem düşmanımız bizimle maalesef. Biz olmazsak gazı olma ihtimali riskli Avrupa, ara mala ulaşma şansı olmayan Avrupa, endüstriyel aktivasyonları duracak Avrupa! Dünya pazarında önemli kan kaybeden Çin! Hammaddesini ve gazını satmak zorunda olan ve bunu da tek çare Türkiye üzerinden geçişle sağlayacak olan Rusya! Bugüne kadar güneyde kazandığı tüm kaleleri Ukrayna Savaşı sırasında müdahale kabiliyeti azaldığı için risk yaşayan, bunları ayakta tutabilmek için partner ülke Türkiye olan Rusya!

Hani son günlerde güzel soru cümleleri var, insanların ağzında dolanıyor: “Sen ne olsun istiyorsun” “Sana kaç lazım” “Evet sayın ABD, sen ne olsun istiyorsun bu durumda, sana kaç lazım?” Türkiye her aksiyonu alabilecek ve her sonucu, skoru belirleyebilecek şansa şu anda sahip. Buna sadece ABD cevap verecek, biz de ona göre aksiyon alacağız. Aslında o kadar da şanslı bir ortamdayız ki siyasi hayatında önemli aşaması olan hükümet, seçimleri bu aşamada ülke siyasi organları tarafından da çok çok iyi kullanılmak zorunda. Hükümet elinde olan bu fırsatı iyi değerlendirmek zorunda.

Bir yabancı başbakan, Bir Avrupalı savunma bakanı, birkaç ülke genel kurmay başkanı ve onlarca üst düzey askeri erkanı, ayrıca iki bakanımızı, Genel Kurmay Başkanımızı ve çok sayıda askeri ve silahlı kuvvetler mensubunu ağırlayan SAHA EXPO’ya onu düzenleyen tüm ekibe, özellikle Genel Sekreterimiz Sayın İlhami KELEŞ, Genel Sekreter Yardımcımız Sayın Doç. Dr. Ömer SÜRMEN, SAHA İstanbul Başkan Yardımcımız Sayın Prof. Dr. Ebubekir KOÇ’a hizmetlerinden ve çabalarından dolayı saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Büyüme ve gelişme, dünyaya entegre olma ve bölgesel değil tüm noktalara ulaşarak daha büyük ticaret yapmak ve daha fazla kazanmak, globalleşmek… Bu şekilde bakılınca ne kadar güzel ve özendirici geliyor. Düşünün, bir ürününüz var bunu tüm dünyaya satabiliyor, tanıtabiliyorsunuz. Daha fazla noktaya ulaşmak, daha fazla para kazanmak elbette çok özendirici bir işletme için. Hep böyle mi olur? Bu denklemde saha fazla noktaya ulaşınca daha fazla mal satarız ve daha fazla para mı kazanırız? Getirisi dışında nasıl bir götürüsü olur bu sistemin? Sorgulandığında hep fiyat rekabeti denilirdi. Çünkü bilinen sadece oydu, yaşanarak öğrenilmişti. Neler belirleyici oluyor fiyatlamada? Hammadde girdi maliyeti, işgücü, enerji… İşte yakın dönemde hiç yaşamadığımız bir kriz şekli, enerji krizi. Aslında biz bu krizi 70’li yıllarda yaşadık ancak sanayi bağımlılığımız bu çapta değildi, daha çok ithalata dayalı ve büyük yatırımcının devlet olduğu bir ortamdı o yıllar. İhracatımız yoktu bugünkü rakamlara yaklaşan. Dolayısıyla yurtdışı ve yurtiçi kontratlarımız yoktu bugünkü büyüklüklerde. Şimdi öyle değil, dünyanın çok önemli firmalarına üretim yapıyoruz. Türkiye sanayisine bağımlı birçok endüstriyel kuruluş var dünyada. Bunlara taahhütler var, çok önemli sektörlerin imalat bantlarında yerini almış Türk ürünleri. Bu hiç de kolay olmadı. Yıllardır süren mücadele ile ulaşıldı bu duruma. Şimdi önümüzde bir enerji krizi söz konusu. Bu krizin neresinde olacağız biz? Nasıl etkileneceğiz bu krizden?

Krizler muhakkak doğru yönetilmelidir. Yönetildiği sürece kriz olur, yönetilemezse yıkım olur. Bazı büyük yapılar belirledikleri kriz şekilleri için kendi kadroları içerisinden uzmanlar yetiştirmiş. Finansal bir krizde kimden şirket içerisinde destek alınabilir? Bir doğal afet krizinde örnek olarak veya sosyal yapıda bir kriz oluşursa şirket içerisinde görevli personel dışında kimlerden destek alınabilir, bu krizler nasıl doğru yönetilebilir?

Kapımıza gelen enerji krizi öyle bizim tek başımıza yönetebileceğimiz bir konu olmaktan çok uzak. Devletin öncelikli ve doğru yönetmesi gereken bir konu. Enerji bir devlet politikasıdır, böyle bir durumda devlet öngördüğü tedbirleri alır ve vatandaşını felaketler ile yüz yüze bırakmaz. Bakın ne yaptı Almanya? Her şeye rağmen kömür çıkarmaya ve kömürle çalışan elektrik santrallerini tekrar devreye almaya başladı. Karbon salınımını enerjisizlikten daha az riskli gördü. Yıllardır yapılmak istenen nükleer santrallere karşı duranlar ne diyor acaba bugün?

Türkiye devletinin bu kapsamda politikası nedir? Nasıl yönetmeyi düşünüyor bu enerji krizini? Sadece girdiye zam yaparak bu işten nasıl çıkacağız? Bu enflasyonu engellemek parayı insanların elinden almak ile mümkün olur düşüncesi ile aynı mı değerlendiriliyor? Para olmazsa harcama olmaz, bu da enflasyonu hatta dolar kurunu geri çeker. Enerjiye zam yaparsak insanlar daha az tüketir bu da dışa bağımlı enerji ihtiyacımızı azaltır. Peki durursa sanayi bu yüzden? Rekabet yapamazsa dünya pazarıyla? Kapanan fabrikalardan dolayı işsizler oluşursa toplumda? Sonrasını yazmak istemiyorum, aslında düşünmek istemiyorum. Gelişmiş sistemlerde devlet sanayisini destekliyor. Neden? Üretimler durmasın fabrikalar çalışsın diye. Bu desteğe Türk sanayicisinin tam da şimdi ihtiyacı var.

celalettin kirboz 79b

Farkında mısınız bilemiyorum bu konularda asıl duyarlı olması gereken ve bizleri, bizlerin sorunlarını yukarılara taşıması gereken yerler odalar, borsalar, birlikler, nerede bu kuruluşlar? Ne iş yaparlar? Kimlerin derdine çare olurlar? Belki çok bu yazının konusu değil ama içerisinde bulunduğumuz günlerde yine seçimler var tüm ülkede. Yine birileri seçilecek bu kuruluşlara ama yine bakıyoruz simalar aynı. Artık tescili birilerine ait hale gelmiş yıllardır değişmeyen isimler ve kadrolar buralarda. İnsanlar bıkmış uğraşmaktan. Hatır gönül ilişkisi ile gidiyor seçime ve sonuç yine aynı! Seçim öncesi mensup olduğunuz komiteler bile size verilmiyor, listeler saklanıyor, sonra bir ayda ellerindeki listeler ile kendilerine göre hazırlanan isimler ile adaylıklar açıklanıyor. Siz isteseniz de bu süreçte hiçbir çalışma içerisinde bulunamıyorsunuz. Sonra aynı kadrolar iş başında! Hammadde, enerji, istihdam problemi için üretilen hiçbir şey yok, ama bol bol toplantılar yemekler seyahatler var. Asla kabul edilebilir bir süreç değil ama bu kuruluşlara mensup olan ücret ödeyen sanayicimizi ve iş adamımızı bu kadar boş vermiş görmek çok üzücü.

Türkiye enerji krizini ne kadar yaşar bilemiyorum. Görünen o ki jeopolitik olarak çok avantajlı bir noktadayız. Bunu çok iyi değerlendirmek lazım. Avrupa sanayisi üretmeye devam ettiği müddetçe ki, bu kaçınılmaz, en azından ana mallarda mecburen üretecek gıda, tekstil gibi sektörlerde Türkiye’den tedarik süreci kaçınılmaz. Bizim bu süreci işte ne kadar doğru yöneteceğimiz söz konusu. Yazının başında bahsettiğim globalleşme, bazen o sistemde olan sıkıntıları da onlar ile yürümek, hissetmek anlamına gelir. Bu yönetilebilirse içeri pozitif yansır. Değilse dedim ya, değil yazmak düşünmek bile istemiyorum…

Powered by OrdaSoft!