Alüminyumun Bugünkü ve Dünkü Finansal Tablosu

2020 yılından itibaren sektörümüzde yapılan yatırımların bugün geldiği durum ve finansal olarak nasıl bir zorluk içerisinde olduğumuz göz ardı edilemez bir hal almıştır. Uzun dönemdir üzerinde durduğumuz yatırım ortamı konusu maalesef tam da işaret ettiğimiz noktalara ulaşmış durumdadır.

Bir taraftan sevindiğimiz, ülke olarak ihtiyacımız olan yatırımın, istihdamın ve büyümenin olduğu bir periyot, diğer taraftan işletmelerin sürdürülebilir olması için gerekli enstrümanlar… Bunların içerisinde finans ve işgücü, ulaşılması bu dönemde en zor olanları herhalde.

 

2021 yılının ikinci yarısında pandeminin de yavaşlaması ile önemli sayılabilecek bir talep patlaması yaşandı. Bu aşırı talep, pandemi süresince durağan hale gelen Avrupa sanayisinin işe başladığı döneme rast gelen Çin ambargosu ve mal tedarikinde güçlük çeken Avrupa’nın Türk üreticilerine yönelmesi, Avrupa’da yaşanan ücret ve yaşam pahalılığının maliyetlere etkisi, ülkemizi bir anda Avrupa ve Amerika pazarında önemli oyuncu haline getirmiştir. Bu süreçte bizi avantajlı hale getiren kapasitelerin boş olması ve hızlı aksiyon alabilen bir sanayici yapımızın olması, elbette bu süreçte mülteci kaynaklı işgücü avantajı istemesek de inkâr edemeyeceğimiz bir faktör olmuştur. Yine Avrupa’nın kendi getirdiği karbon ayak izi uygulaması kendi başına bela olmuş, Rusya krizi nedeniyle 2023’te gaz ihtiyacı korkusu tekrar kömür kaynaklı elektrik üretimini gündeme getirmiştir. Artan taleplerin karşılanması, birçok firmamızın ilk defa ihracat ile veya ihracat kayıtlı üretime girmesine vesile olmuştur. Diğer irili ufaklı firmalarda iç pazarda ihracata yönelen firmalardan doğan boşluğu doldurmak üzere kolları sıvamışlardır. Artan talep, elbette talep kaynaklı fiyatlamaları da beraberinde getirdiği için uzun yıllardır cari açığa sebep olduğu öne sürülen (Bizce öyle değildir. Alüminyum sarf malzemesi olarak değerlendirilemez) sektörümüz bir anda bu açığı kapatarak fiyatlamada da ihracat tarafında yükselen bir grafik sergilemiştir.

Bütün gelişmeler pozitif olunca sanayicinin ilk yapacağı şey bu süreçte istediği gibi temin edemediği hammadde ve yarı mamule ulaşmak ilk hedefi haline gelmiştir. Malzeme bulunmakta güçlük yaşadıkça talep ten kaynaklı bir endeks yükselmesi kaçınılmaz hal almıştır. Firmalarımız bu dönemde adeta birbirleri ile yarışırcasına hiçbir politika yaratmaksızın yatırıma girmiş, ilk planda en zor ulaştıkları biyet konusunda üretim yapacak dökümhaneler kurmaya başlamıştır. Profil pres yatırımları da bir o kadar hız kazanmıştır. Elimizdeki verilere göre 250’nin üzerinde yatırım teşvik belgesi direk ve dolaylı sektörel bazda müracaatı yapılmıştır. Gelinen süreçte ise enerji maliyetleri ve ona bağlı diğer girdiler bir anda hiç hesapta olmayan rakamlara ulaşmış, genel hayat pahalılığı, enflasyon dünya ve Türkiye pazarında önemli sayılabilecek bir durağanlığa ulaşmıştır. Olan ve devam eden işlerde ise girdi maliyetler işçilik, enerji artınca bir anda karlılıklarda o oranlarda düşmeye başlamıştır.

Avrupa’nın özellikle bu süreçte Çin olmadan olmazmış sezgisi ve bir müddet ambargoya ara vermek istemesi yine tüm dengeleri alt üst etmiş görünmektedir. Çin özellikle ulusal stoklarını devreye sokunca işler farklı noktalara evrilmekte ve bizim sektörümüz bundan direk etkilenmektedir. Alüminyum deyince dünyada yarısını Çin devletinin diğer yarısını ise tüm dünyanın yönettiği unutulmamalıdır. Çin büyük oyuncular arasında değil, tam da en büyük oyuncudur. Onun mamulüne dünya ambargo koyunca çok akıllıca bir strateji ile pasif ambargo uygulamaya başlamış ve ülkesinde özellikle etkilendiği konular ile ilgili üretim hatlarının yapılmasını ve satılmasını zorlaştırmıştır. Çok haklı ve akıllıca bir hareket olduğunu zaten pazarda çok net görüyoruz. “Siz benim ürettiğim malları almamak için ambargo koyuyorsunuz ve bu ambargoyu yine size benim sattığım makinelerimle yaptığınız imalatlar ile kendinize sanayinize çıkış yolu olarak kullanıyorsunuz. Buna müsaade etmem” dedi ve nihayetinde ambargo bir zaman içinde olsa da yine koyan güçler tarafından kaldırılmak, ertelenmek zorunda kalındı.

Gelinen nokta aylık 1000 ton üretim yapmak için 2020/6 da 1580 dolar LME + 150 dolar prim ile hammadde alan bir dökümhane satın alma ile satış arasında geçen süre 15 gün olarak hesaplansa 500 ton 850.000 dolar hammadde finansmanına ihtiyaç duyuluyor. O günlerde dolar kuru 8 TL civarındaydı. Bu da 6,8 milyon TL yapıyor. O günkü enerji ve işçilik girdileri ile yaklaşık 1 milyon TL maliyetini de üzerine koyarsak 7,8 yaklaşık 8 milyon TL bir sermaye gerektiriyordu. Şimdi bu rakamlar 500 ton olarak hesaplanır ise LME 2450 + 150 dolar prim 2600 dolar/Ton 1,3 milyon dolara çıkmıştır.  Bu girdi maliyetleri ile 1,3+ 0,2 olarak hesaplandığında 1,5 Milyon dolara, bu rakam da TL olarak bugün 24 milyon TL ye ulaşmıştır. Kabaca hepimizin bildiği hesap düzeninde firmanın sermaye ihtiyacı %150 artmış durumdadır. Şimdilerde bu sermayeye ulaşabilecek firma sayısı yatırım yapan firmaların yüzde kaçıdır acaba? Bankalarımızın da gelinen durumda finans kaynaklarını kesmesi öz sermayesi olmayan firmalarımızı dönemez hale sokacağı görünen gerçektir. Elbette bu dönecek ve birçok bankanın leasing tahsilatları konusunda problemi olacaktır.

Dernek olarak uzun dönemli ülkemizde standart yatırımların devlet destekleri dışında bırakılarak daha fazla kapasite enflasyonu yaratılmamasını dile getiriyoruz. Elbette farklı yatırımlar olacak ve desteklenecektir. Ancak birbirimizin yaptığı yatırımlara rekabetçi olacak ve sonucunda sadece alıcıya fiyat avantajı sağlayacak yatırımlar konusunu hızlıca gözden geçirmek gerekir. Elbette devlet destekleri anlamında… Şahısların öz sermaye ile yaptıkları yatırımlar asla bununla muhatap olamaz. Ülkemiz alüminyum sektörü dünya da çok önemli bir yere sahiptir. Sektörel anlamda önemli nitelikli istihdam gücüne ulaştık. Dünyanın 10. üretim kapasitesine sahibiz. Bu sektör hiçbir şartta göz ardı edilemez. 6 milyar dolar ihracata imza atan bir sektörden söz ediyoruz. Gücümüzü biliyoruz. Biraz daha elimizden tutulmalı, destek sağlanmalı. Biz artık balık tutmasını öğrendik ancak farklı enstrümanlara ihtiyacımız var. Markalarımız olmalı, bunun için patentleme yapmamız lazım buda bize know-how üretme yolunu açıyor. Elbette ürün geliştirme Ar-Ge bu işin şartlarından bir tanesi bu durumda. Kendi alaşımımızı geliştirmekten, alüminyum enstitüsüne, Alüminyum İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ne kadar, geri dönüşüm kırma ayıklama sistemlerine varan önemli bir süreç bizi bekliyor.

Powered by OrdaSoft!