onder ayerTürkiye’de Alüminyum Ekstrüzyon Sanayiinin Gelişimi ve Üniversite-Sanayi İşbirliğinin Önemi

Türkiye’de alüminyum sanayiinin geçmişi Cumhuriyet’in erken dönemlerine dayanmakta olup, Sanayi Devrimi’nden itibaren dünyada hız kazanan sanayileşme süreciyle paralel bir gelişim göstermiştir.

Türkiye’nin sanayileşme politikaları 1930’larda başlayan devletçi ekonomi anlayışı çerçevesinde şekillenirken, alüminyum sektörü de bu süreçte önem kazanmaya başlamıştır. Alüminyum, hafif ve dayanıklı yapısıyla inşaat, otomotiv, havacılık gibi birçok farklı sektörde kritik bir malzeme olarak öne çıkmıştır. Ancak Türkiye’de bu sanayi dalı uzun yıllar boyunca dışa bağımlı şekilde ilerlemiş; ham madde ithalatı üzerine kurulmuştur.

Türkiye’de alüminyum üretimi ve işlenmesi, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren gelişmeye başlamıştır. Bu yıllarda ülke genelinde sanayileşme hamlelerinin hız kazanmasıyla birlikte alüminyum sektöründe de yatırımlar yapılmış ve yerli üretim kapasitesi artmıştır. Eti Alüminyum A.Ş., 1970’lerde Türkiye’de alüminyum üretiminin merkezinde yer almış ve Seydişehir Alüminyum Tesisi bu dönemde faaliyete geçmiştir. Bu tesis, Türkiye’nin ilk entegre alüminyum tesisi olarak hem boksit cevherinin çıkarılması hem de alüminyumun işlenmesine yönelik önemli bir adımdır. Bu yatırımlarla Türkiye’nin alüminyum alanında kendi kendine yeterliliği sağlanmaya çalışılmıştır. Günümüzde ise Türkiye, alüminyum sanayisinde bölgesel bir güç haline gelmiştir. Türk alüminyum sektörü, özellikle son 20 yılda önemli bir büyüme kaydetmiş, ihracat kapasitesini arttırmış ve dünya pazarında rekabet gücünü yükseltmiştir. Özellikle inşaat sektörü, beyaz eşya, otomotiv ve savunma sanayii alüminyumun en yoğun kullanıldığı alanlar olarak öne çıkmıştır. Ülke içi üretimin yanında, Türkiye alüminyum yarı mamul ve mamul ürünlerinde önemli bir ihracatçı konumuna gelmiştir. Bu süreçte yerli ve yabancı yatırımcıların sektöre olan ilgisi de artmış, teknolojiye dayalı yeni tesisler ve sürdürülebilir üretim anlayışı sektöre yön vermeye başlamıştır.

Alüminyum sektörü genel itibariyle üretim süreçlerinin çeşitli aşamalarıyla çok katmanlı bir yapıya sahiptir ve bu süreçler, sektördeki en kritik bileşenler olarak değerlendirilebilir. Temelde alüminyumun üretimi; ham madde olan boksitin çıkarılması, boksitin rafine edilerek alümina haline getirilmesi ve son olarak alüminyumun elektroliz yoluyla elde edilmesini içerir. Bu üretim zincirinin her aşaması, sektördeki stratejik öneme sahip başlıca süreçlerdir. İlk aşama olan boksit madenciliği, alüminyum üretiminin temel taşıdır. Alüminyumun doğada saf halde bulunmaması nedeniyle alümina üretimi, alüminyum üretiminin maliyet ve enerji tüketimi açısından en yoğun kısımlarından biridir. Üretim sürecinin en enerji yoğun kısmı olan elektroliz sırasında büyük miktarda elektrik enerjisine ihtiyaç duyulması, sektörde enerji verimliliği ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına olan ilginin artmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, düşük karbon emisyonuna sahip üretim yöntemleri, sektörde giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bu yönde yapılan çeşitli çalışmalar, özellikle yeşil mutabakat kapsamında ilgi çekmekte ve sektörde bir hareket yaratmaktadır. Alüminyum sektörü ülkemizde sadece ham madde üretimiyle sınırlı değildir elbette. Aynı zamanda döküm, ekstrüzyon ve haddeleme gibi şekillendirme süreçleri de kritik öneme sahiptir. Bu süreçler, alüminyumun farklı endüstrilerde kullanılabilir hale getirilmesini sağlar. Özellikle otomotiv, inşaat ve havacılık gibi sektörlerde, alüminyumun hafifliği ve dayanıklılığı öne çıkarak nihai ürünlerin performansını artırır. Sonuç olarak alüminyum sektörü, madencilikten son kullanıcının satın aldığı nihai ürünün şekillendirilmesine kadar geniş bir üretim yelpazesiyle çok disiplinli bir yapı sunar.

Türkiye’de alüminyum ekstrüzyon sanayisi, son yıllarda hızla gelişen ve küresel piyasalarda da önemli bir yer edinen bir sektördür. Ekstrüzyon yöntemi, alüminyumun belirli bir sıcaklıkta istenilen kesit profiline sahip kalıplardan geçirilip farklı kesitlere sahip ürünler haline getirilmesi işlemidir. Bu yöntem, özellikle otomotiv, inşaat, beyaz eşya, ulaşım ve enerji sektörlerinde geniş bir kullanım alanına sahiptir. Türkiye’deki alüminyum ekstrüzyon sanayisinin gelişimini değerlendirirken sektördeki üretim kapasitesi, ihracat hacmi ve teknoloji kullanımı gibi çeşitli faktörlere odaklanmak gerekmektedir. Özellikle son 10 yıllık dönemde Türkiye, Avrupa’nın en büyük alüminyum ekstrüzyon üreticilerinden biri haline gelmiştir. 2000’li yılların başında 150 bin ton olan yıllık ekstrüzyon üretim kapasitesi, 2020’li yıllarda 1 milyon tonu aşmıştır. Bu tesislerin bir kısmı tamamen yerli sermayeli iken, bazıları uluslararası yatırımcılarla ortak girişimlerdir. Bu ciddi büyüme, sektördeki üretim altyapısının genişlemesi ve teknolojik yatırımlar sayesinde gerçekleşmiştir. Türkiye’de yaklaşık 80’e yakın ekstrüzyon tesisi bulunmaktadır ve bu tesisler, yılda yaklaşık 500 bin ton üretim gerçekleştirmektedir. Bu üretim hacmi, Türkiye’yi hem iç pazarda hem de küresel pazarda güçlü bir oyuncu haline getirmiştir. Türkiye ekstrüzyon sanayisi sadece iç pazara yönelik üretim yapmakla kalmamakta, aynı zamanda ihracata da büyük önem vermektedir. 2022 verilerine göre Türkiye’nin alüminyum sektöründeki toplam ihracat hacmi 4,5 milyar dolar seviyelerine ulaşmıştır. Bu ihracatın büyük bir kısmını ekstrüzyon ürünleri oluşturmaktadır. Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Türkiye’nin en önemli ihracat pazarlarıdır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracat, toplam ihracatın %60’ını oluşturmaktadır. Türkiye’nin coğrafi konumu ve kaliteli üretim kapasitesi, bu pazarlara hızlı ve düşük maliyetli ulaşım imkânı sunmaktadır. Buna paralel olarak Türk ekstrüzyon sanayisi, teknolojik altyapısını sürekli olarak geliştirmekte ve bu sayede üretim süreçlerinde verimliliği artırmaktadır. Özellikle enerji verimliliği sağlayan ekstrüzyon presleri, ısıl işlem fırınları ve otomasyon sistemleri, sektörde yaygın olarak kullanılmaktadır. Modern presler sayesinde daha ince ve karmaşık kesitler üretilebilmekte, bu da sektördeki ürün çeşitliliğini artırmaktadır. Ayrıca sürdürülebilir üretim tekniklerine yönelik yatırımlar da artış göstermektedir. Alüminyumun %100 geri dönüştürülebilir olması, Türkiye’de ekstrüzyon sektöründe geri dönüşüm odaklı projelerin çoğalmasına olanak tanımıştır.

Türkiye’nin alüminyum ekstrüzyon sektörü, teknolojik yenilikler ve güçlü ihracat performansıyla hızla büyümekte ve küresel pazarda önemli bir aktör haline gelmektedir. Bu gelişme, hem Türkiye’nin sanayi altyapısının güçlenmesine katkı sağlamakta hem de ülkenin ekonomik büyümesine ivme kazandırmaktadır. Son yıllarda hızlı bir gelişim göstererek hem iç pazarda hem de küresel alanda önemli bir konuma gelmiştir.

makale oa 1

Özellikle üniversite-sanayi işbirliğinin öneminin de altını çizmek gerekmektedir. Sanayi sektörü, sürekli gelişen ve değişen piyasa koşullarına uyum sağlamak için yenilikçi çözümler üretmeye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçları karşılamak, üniversitelerdeki bilimsel bilgi ve araştırmaların sanayi ile entegre edilmesiyle mümkün hale gelir. Üniversiteler, bilgi üreten kurumlar olarak, sanayinin ihtiyaç duyduğu yenilikleri ve teknolojileri geliştirme kapasitesine sahiptir. Türkiye’de alüminyum ekstrüzyon sanayi ile üniversite iş birliğinde yürütülen araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri, sektörün rekabet gücünü artırmak, yenilikçi çözümler üretmek ve sürdürülebilir üretim hedeflerine ulaşmak açısından büyük önem taşımaktadır. Sanayi-üniversite işbirliği, hem akademik bilgi birikiminin sanayiye aktarılması hem de sanayinin ihtiyaçlarının akademik araştırmalarla karşılanmasını sağlamaktadır. Türkiye’de alüminyum ekstrüzyon sanayisinin gelişimi için bu işbirliklerinin artırılması ve daha etkili hale getirilmesi gerekmektedir. Türkiye’deki alüminyum ekstrüzyon sanayi, büyük ölçüde yerli üretime ve teknolojik yatırımlara dayanmaktadır. Ancak sektörün küresel pazarlarda rekabet gücünü artırması ve daha yenilikçi ürünler geliştirmesi için üniversitelerle işbirliği içerisinde Ar-Ge projelerine daha fazla odaklanılması gerekmektedir. Şu anda sektörde faaliyet gösteren bazı büyük firmalar, üniversitelerle ortak projeler yürüterek yeni ürün geliştirme, üretim süreçlerinin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir üretim teknikleri üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Örneğin, çeşitli üniversitelerin malzeme, metalurji ve makine mühendisliği bölümleri ile ortaklaşa yürütülen projeler kapsamında, hafif ve dayanıklı alüminyum profillerin üretilmesi, enerji verimliliği sağlayan üretim yöntemlerinin geliştirilmesi ve geri dönüştürülebilir malzemelerle ilgili araştırmalar yapılmaktadır. Bu işbirliklerinin en somut örnekleri, üniversite-sanayi işbirliği merkezlerinde yürütülen projelerdir. Özellikle TÜBİTAK ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından desteklenen programlar, Ar-Ge faaliyetlerinin teşvik edilmesi ve üniversitelerin sektöre yönelik çözümler üretmesi açısından kritik önemdedir. Bununla birlikte, üniversitelerle sanayi arasındaki işbirliklerinin yaygınlaşması ve daha da sistematik hale getirilmesi gerekmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu işbirliğinin önemi, teknoloji ve inovasyon eksikliği olan sektörlerde yeni fırsatlar yaratma potansiyelinden kaynaklanmaktadır. Üniversitelerde üretilen bilimsel bilgi, sanayiye aktarıldığında yeni teknolojiler ve yenilikçi ürünlerin ortaya çıkmasını sağlar. Sanayi, akademinin bilimsel araştırmalarından faydalanarak üretim süreçlerinde teknolojik yenilikler yapabilir. Bu durum, sadece üretim maliyetlerinin düşürülmesini değil, aynı zamanda ürün kalitesinin artırılmasını da mümkün kılar. Teknoloji transfer ofisleri, üniversitelerde geliştirilen yeni teknolojilerin sanayiye aktarılmasında önemli bir rol oynar. Üniversiteler, sanayinin ihtiyaçlarına göre şekillendirilen Ar-Ge projeleri ile yenilikçi çözümler üretebilir. Sanayi, Ar-Ge faaliyetlerini üniversitelerle ortak yürüttüğünde hem maliyet avantajı sağlar hem de akademik bilginin gücünden faydalanır. Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının büyük bir kısmı, kendi başlarına yeterli Ar-Ge kapasitesine sahip değildir; bu yüzden üniversitelerle yapılacak işbirlikleri, Ar-Ge projelerinin daha geniş bir çerçevede ele alınmasına olanak tanır. Üniversiteler, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü yetiştirme potansiyeline sahiptir. Sanayi ile gerçekleştirilen işbirlikleri sayesinde öğrenciler, gerçek yaşam problemleriyle karşı karşıya kalır ve bu problemlere çözüm üretme yeteneği kazanır. Özellikle mühendislik ve teknoloji bölümlerinde okuyan öğrenciler için üniversite-sanayi işbirlikleri, teorik bilgi ile pratik becerilerin bütünleştirilmesine olanak tanır. Bu işbirlikleri sayesinde öğrenciler, mezuniyet sonrasında sanayiye daha kolay entegre olabilmekte ve iş dünyasında aranan nitelikli çalışanlar haline gelmektedir.

Ancak yine de temelde üniversite ve sanayi arasındaki işbirliklerinin yaygınlaştırılması için öncelikle bu iki kesim arasında güven ve işbirliği kültürünün oluşturulması gerekmektedir. Sanayi kuruluşlarının üniversitelerin bilgi üretim süreçlerine, üniversitelerin ise sanayinin ihtiyaçlarına daha duyarlı hale gelmesi bu süreci hızlandıracaktır. Bu doğrultuda, üniversitelerin sanayiyle iletişim kurmasını sağlayacak arayüz yapılarının güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de üniversiteler ve sanayi arasında daha güçlü bağlar kurulması, inovasyon ekosisteminin gelişmesi için zaruridir. Bu doğrultuda, teknoloji geliştirme bölgeleri (Teknoparklar), organize sanayi bölgeleri ve üniversiteler arasında ortak çalışma platformlarının artırılması önemlidir. Özellikle üniversitelerin teknoparklarla olan ilişkilerini güçlendirmesi, sanayinin üniversitelerle daha kolay işbirliği yapabilmesi açısından avantaj sağlamaktadır. Üniversitelerin sanayi ile birlikte staj ve işyeri eğitim programları düzenlemesi, hem öğrencilerin niteliklerini artıracak hem de sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü sağlayacaktır. Bu tür programlar öğrencilerin teorik bilgiyi pratiğe dökme yeteneklerini geliştirirken, sanayiye hazır çalışanların kazandırılmasına da olanak tanır.

Üniversite-sanayi işbirliği, bilginin üretim süreçlerine entegre edilmesi ve bu süreçlerin daha verimli hale getirilmesi için kritik bir araçtır. Bu doğrultuda, üniversite-sanayi işbirliklerini artırmak için atılması gereken başlıca adımlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Ar-Ge Merkezlerinin Artırılması: Türkiye’deki alüminyum ekstrüzyon firmalarının daha fazla Ar-Ge merkezi kurarak üniversitelerle daha yakın işbirlikleri içinde olması teşvik edilmelidir. Bu merkezler, hem sanayinin ihtiyaç duyduğu yenilikçi ürünleri geliştirmek hem de üniversite araştırmalarının uygulamaya dökülmesini sağlamak açısından önemli bir rol oynayacaktır.
  • Sürdürülebilir Üretim ve Geri Dönüşüm: Alüminyumun geri dönüştürülebilir bir malzeme olması, çevresel sürdürülebilirlik açısından büyük bir avantaj sunmaktadır. Bu bağlamda, üniversitelerle birlikte yürütülecek projeler, alüminyum ekstrüzyon süreçlerinde enerji verimliliğini artırmak, karbon salınımını azaltmak ve geri dönüşüm oranlarını yükseltmek üzerine odaklanabilir. Özellikle döngüsel ekonomi prensiplerine uygun üretim tekniklerinin geliştirilmesi, sektöre rekabet avantajı sağlayacaktır.
  • İleri Malzeme Teknolojileri: Üniversitelerin malzeme, makine mühendisliği ve nanoteknoloji alanlarındaki birikimi, alüminyum ekstrüzyon sanayisi için yeni nesil ürünlerin geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Bu işbirliğiyle daha hafif, dayanıklı ve yüksek performanslı alüminyum profillerin üretilmesi sağlanabilir. Özellikle otomotiv ve havacılık gibi sektörlerde kullanılmak üzere geliştirilecek bu ürünler, Türkiye’nin küresel pazardaki rekabet gücünü artıracaktır.
  • Eğitim ve İnsan Kaynağı Gelişimi: Üniversite-sanayi işbirliklerinin bir diğer önemli boyutu, insan kaynağının geliştirilmesidir. Üniversitelerde verilen eğitim programları, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü yetiştirmek için yeniden yapılandırılabilir. Alüminyum ekstrüzyon sektöründe faaliyet gösteren firmalar, üniversitelerle birlikte staj programları, mesleki eğitimler ve ortak projeler aracılığıyla genç mühendislerin sektöre entegre olmasını sağlayabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’de üniversite-sanayi işbirliği, inovasyon ve teknolojik gelişim açısından büyük bir öneme ve potansiyele sahiptir. Bu işbirliğinin güçlendirilmesi, Türkiye’nin küresel pazarda daha rekabetçi hale gelmesine katkı sağlayacaktır. Üniversiteler ve sanayi kuruluşları arasında kurulacak güçlü bağlar, hem sanayinin ihtiyaç duyduğu yenilikçi çözümleri sunacak hem de ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Ülkemiz üniversitelerinin ve imalat sanayisinin sahip olduğu potansiyel doğru mekanizmalar ile birlikte çalıştırıldığında, beklediğimizden daha hızlı bir şekilde ülkemiz endüstrisini hedeflerimizin de ötesine taşıyacağı konusunda çok ümitliyim.