2022’yi Uğurlarken…

Bu yılın son yazısında sizlerle birlikte olmak elbette güzel… Ülkemiz ve Türkiye alüminyum sektörüne gelecek 2023 yılının iyi bir yıl olmasını temenni ediyorum. Tüm sektörümüz mensuplarına ve ülkemiz insanına sağlık, huzur ve başarılar ile dolu bir yeni yıl diliyorum. 

Geleneksel olmuş bu dönemlerde hep geçmiş yıl değerlendirilir ve gelecek yıla dönük planlar dile getirilir. Biz de bu kez öyle yapalım. Geride bıraktığımız 2022 takvim yılı gerçekten çok alışılagelmiş gelişmelerin olduğu bir yıl değildi. Her şeyden ilginci şu anda dünya dengesinin tarafı olan Rusya hiç saydığı ve defalarca farklı noktalarda yokladığı Ukrayna ile gerçek savaş halinde. Evet, bir yanımızda çok önemli bir savaş var. Bu savaş bizi o kadar yakından ilgilendiriyor ki sanki biz de içerisindeyiz. Avrupa ve Amerika ile olan sosyopolitik ilişkilerimiz, enerji ve hammadde, gıda partnerimiz Rusya ile olan ilişkilerimiz, İran, Çin gibi konuya dahil olmayan ancak etkili gözler ile bizi seyreden güçlü ilişkilerimizin olduğu iki ülke… Kısacası dünya gözünü dikmiş bize bakıyor. Acaba biz mi böyle hissediyoruz? Bu konuda bir paranoyak davranış tarzı içerisinde miyiz? Değilse bu gerçek ile nereye kadar gideriz? Bir paradoksa bağlanıyor aslında yollar. Ülke için, sektör için ihracat lazım. Bu kapsamda pazar Avrupa, Amerika. Bu pazarlara ürün yapmak için lazım olan ise hammadde ve enerji. Bunu da Rusya’ dan almamız gerekiyor. Bir taraf oradan alacağın enerji ve hammadde ile bana ürün satamazsın, diğer taraf benden bu alımları şimdi kesersen gelecekte başının çaresine bakarsın diyor. Nasıl çıkılacak bu paradokstan? Veya çıkılabilir mi? Hadi diyelim enerjide Avrupa da bağımlı olduğu için ses çıkarmıyor tam tersi destek veriyor, ama hammadde hiç de öyle değil. En önemli hatta en büyük kaynağımız, ama ambargo riski ile son derece tedirgin bir süreç yaşıyoruz. Yakın gelecekte ne olacak kimse bilmiyor. Bir taraftan bakıyoruz vazgeçelim dönelim diyoruz; bu bize yeni tedarikçiler bulmamız için bir süreç gerektirecek. Bulduk diyelim. Yarın bu savaş bittiğinde ne olacak? Peki Rusya yeni müşteriler bulursa ve bize ihtiyacı kalmazsa! Düşünmek lazım hem de çok iyi düşünmek lazım.

Biz sektör olarak Rusya ile stratejik işler yapma çabasındaydık. İki sefer katıldığım Rusya- Türkiye ekonomik iş konseyi toplantısında görüştüğüm Rus yetkililerle Rusya da ortak yatırımı, ortak alışveriş sistemi LME dışında, milli para birimleri ile ticaret, Rusya’nın Türkiye de fiili stok bulunduracak depo oluşturması gibi birçok konuyu konuştuk. Şimdi hepsini çöpe mi atalım?  Nasıl ilerleyelim? İran ilişkileri malum, asla yaklaşamıyoruz alışverişe. Oysa burnumuzun dibi ve çok cazip teklifler ile geliyor. Rusya da böyle olacaksa bu sektör ne yapacak? Bir taraftan vahim olan da geçtiğimiz yıl içerisinde yapılan yatırımlar. Hiç de azımsanacak gibi değil. Bu kapasiteleri çalıştıracak hammadde ve aynı zamanda para. Nasıl sağlanacak bunlar? Peki biz mi düşünelim sormadan danışmadan kapasite artıran sektörü? Neden bizi ilgilendiriyor? Kimse bizden bir şey istemiyor ki, herkes kendi problemini çözmekle yükümlü. Asla değil! Bu kapasiteler pazar bulmazsa ilk olarak ne yapıyor? Pazarlamanın, mal satmanın hangi enstrümanını kullanıyor ilk olarak? Bana göre asla bir pazarlama enstrümanı olamaz fiyat rekabeti. Ne oluyor rekabet fiyatta başlayınca? İç pazarda ayrı sıkıntı, ama maalesef dış pazarda kaçınılmaz soruşturma süreci başlıyor. Bu da bu süreç ile hiç alakası olmayan firmalarımızın kaderi ile oynamak oluyor. Asla kabul edemeyeceğimiz bir durum. Burada maalesef devletin de sorumluluğu çok büyük… Yılardır böyle gelişi güzel her isteyene verilen Yatırım Teşvik Belgeleri maalesef konunun buraya gelmesinde göz ardı edilemez rol oynamıştır. Ne olacak şimdi?

Alüminyum fiyatları ve eş zamanlı primleri öyle bir hal aldı ki, sanki bu hızla yükselmeye devam edecek gibi program yaptık bu dönemde. Hiç hesap etmedik, biz çoğunluğu ikame pazarı olan bir ürün ile çalışıyoruz. Zaten ikame özelliğini yitirdi mi talebi biter. O zaman “Gitmez öyle anormal fiyatlara bu geçicidir” demedik maalesef. Öyle bir duruma düştük ki aşağı hareket başlayınca satın alanlar elinde çıkaramadı, kontrat yapanlar kontratlara sadık kalamadı. Ancak nakitte sıkışınca yapacak bir şey yok, tersine satıldı eldeki ürünler. Oysa her şey çok güzeldi. Faizler dipte, para bol, ulaşmak kolay, aldığın mal satmadan, üretmeden kazanıyor… Haydi büyümenin tam zamanı! Zamanı mıydı acaba? Zamanı olsaydı şimdi bunları hiç konuşmazdık. Bir araya gelip bu süreçten çıkışı konuşmak lazım. Değilse münferit hareketler ile günü kurtaran oluruz, ama gelecek şüpheli.

Başka bir taraftan kapımıza gelen “Sınırda Karbon Düzenlemesi“ni önceleri neredeyse hiç umursamadık. Daha söylenti halinde, konuşurken “Ne zaman çıkar ne olur kim bilir?” deyip geçtik. Maalesef bilmemiz gereken zamana geldik. Kim değil biz bilmek durumundayız. Peki ne biliyoruz? Hiçbir şey bilmiyoruz. İlk gol alüminyum sektörü vergilendirilecek 6 sektör arasına girdi. İkinci gol bu konuda akredite bir kurumumuz dahi yok. Fırsattan istifade deyip ortaya çıkan kuruluşlar var. Ölçüm yapıyorlar. Ama hiçbirinin raporu doğru mu bilinmiyor, bilinse de akredite değil geçerliliği yok.

“Nitelikli iş gücü problemimiz var” diyorduk maalesef yetişmediğine dert yanarken yetişenler de Avrupa yolunu tuttu. Çünkü yaşam kalitesi daha yüksek, gelir düzeyi daha iyi. Haklılar mı? Evet haklılar. Ne yapmak gerekiyor? Yine çok tartışma kaldırır bir süreç. Başından geliyor problem. İşletmeler karlı değil, çünkü standart işler yapıyor. Bir anlamda hamallık yapıyor. İnovatif bir şey yok ortada, olmayınca da para kazanamıyor. Standart üründe vahşi rekabet var, zaten orada kazanmak nerede ise imkansız. Böyle bir ürün olmayınca marka da yok. İnovasyon ve marka yoksa kar yok. Karsız bir işletme ilk olarak personel maaşına dikkat eder, çünkü diğer girdileri o belirleyemez. Enerji gibi… İlk operasyon da oraya olur ve düşük maaş politikası ile personelini tutamaz, kalite etkilenir ve bir anda çarpan etkisi ile gelir düşer. Personel gider veya hiç gelmez. Bir dönem preslerde çalışan insanların “Daha önce ne iş yaptın?” sorusuna “Manavda çalıştım” diyen kişileri bizzat gördüm.

Her yazıma başladığımda bu sefer güzel haberler vereceğim diyorum. Maalesef hiç kısmet olmuyor. Ama her şey o kadar da kötü değil, neticede ihracatımız artıyor. Bir de şu kurlar artsa, personel sıkıntımız olmasa, ucuz hammadde bulsak, enerjimiz sübvanse edilse değmeyin sektörün keyfine. İşte 2023 senden bunları bekliyor ve istiyoruz. Ne demişler? “İsteyenin bir yüzü, vermeyen zenci olsun.”

Şahsım, derneğim ve sektörüm adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Powered by OrdaSoft!